The Tudors ( 2007 - ?)
2 posters
Popcorn :: Televizyon :: Yabancı Diziler
1 sayfadaki 1 sayfası
The Tudors ( 2007 - ?)
Sam Neill - Cardinal Wolsey
Jonathan Rhys Meyers - King Henry VIII
Jeremy Northam - Sir Thomas More
Natalie Dormer - Anne Boleyn
Maria Doyle Kennedy - Queen Katherine
Steven Waddington - Buckingham
Henry Czerny - Norfolk
Nick Dunning - Boleyn
Perdita Weeks - Mary Boleyn
Matt Ryan - Pace
The Tudors focuses on the life and romances of the young King Henry VIII. The ten one-hour episodes take a look at the often overlooked early political relationships as well as Henry's trysts with such notable women as Catherine of Aragon and Anne Boleyn. The series is shot on location in Ireland. Michael Hirst ( Elizabeth ) is the series creator, writer, and executive producer.
The Tudors ve Anne Boleyn nefretim…
Bu diziyle e2’de tanışmıştım, o dönem her bölümü sadık bir şekilde takip etme gibi bir gayem olmasa da, öyle veya böyle bir şekilde denk gelerek izlemiştim verilen bölümleri..Şimdi ikinci sezon veriliyor, ve kesinlikle birincisinden daha heyecanlı olduğunu söyleyebilirim.Hatta ben bu diziyi bu kadar çok sever miydim yahu derken buluyorum kendimi.Bu sezon; izlerken yerimde duramıyorum resmen, heyecan içinde takip ediyorum olan biteni..
Anne Boleyn, bir geldi pir geldi..Zaten son dönemlerde çıkan Boleyn kardeşler filmi, Elizhabeth serisinde yaşanan göndermeler derken iyiden iyiye öğrenmiştik bu kadının kaderini; şimdi bunun dizi şeklinde verilmesi, heyecanımı ikiye katladı resmen.Birinci sezon Henry üzerine kuruluysa bu sezonun dominant taşı bence Anne’in elinde, istediği tarafa çeviriyor dümeni.Veya öyle yapmayı umuyordu diyelim.Birinci sezonda Henry ve diğerlerini o kadar sevmiyordum, gerçi şimdi bile sevip sevmediğimden emin değilim.Zaten bu dizinin beni en çok çeken özelliği hiçbir karakteri tam manasıyla sevememiş olmam..
Ama şu saray entrikaları yok mu; kapalı kapılar arkasında dönen fısıldanmalar, çıkar ilişkileri, oynanan küçük ama getirisi bir o kadar büyük oyunlar; tutku savaşları ve sırf tutku adına yıkılan kurallar, karşı çıkılan dinler, ülke çıkarlarını hiçe sayan yeni ve marjinal kararlar.İlk sezonda; Henry abisinin eşiyle evlendiği ve bir erkek çocuğu olamadığı için kendisini lanetlenmiş hissediyordu ve bu durumun sıkışmışlığını yaşıyordu bir yerde.Böyle bir ruh durumunda gecelerini oldukça iyi değerlendirdiği de ortadaydı.İşte o anlarda çıktı karşısına Anne; kraliçenin nedimelerinden biri olarak..
Diğer kadınların aksine, krala pas vermeyen, onun yatağına girmeyen ve buna şiddetle karşı çıkarak ülkenin o kocaman kralını, küçücük parmağında oynatan; o zeki ve güzel kadın.Onu hiç sevmedim, o zamanlarda nefret ettim kendisinden.Kraliçenin çektiklerini gördüğümde nefretim daha fazla katlandı kendisine karşı..Bu sezon her bölüm, ne zaman ekranda kendini gösterse nefretle baktım kendisine.Bir ana karakteri nefretle anıyorum ama onu izlemekten kendimi alamıyorum.Henry, onun tuzağına düşecek kadar acizdi benim gözümde.Bir ülkesi vardı, her şeyi vardı, bir emriyle uluslar ölüp, bir emriyle dağlar yıkılırdı.Ama bu kadar gücün ortasında bir kadının tutku oyununda yenilen taraf oldu.Evet biliyorum, ömrünü kraliçeyle geçirmek istemedi; daha genç, daha güzel, daha “doğurgan” ve kendisinin seçtiği kadını kraliçe istedi yanında..
Ve ne yaptıysa bunu elde etmek için yaptı; bir ateş böceğinin peşine takıldı ve ona ulaşmak için önüne geleni yakmaktan çekinmedi..Henry sevdi diyemeyeceğim; daha sonrasında yaşanılacaklara bakıyorum da o sadece o tutkunun peşinden koştu; onu elde etti, bu arada meşru bir varisi olsun istedi ama olmadı.Ve artık Anne’e karşı duyulan o muhteşem aşktan eser kalmadı geriye..Anne için asla ama asla kralı sevdi diyemem, belki bir miktar sevmiştir ama ben bunu hiç hissetmedim.Kendini gösterdiği ilk andan itibaren hep oynadı, son noktaya kadar da oynamaya devam etti.Benim ona karşı önyargılarım böyle konuşmama neden oluyor olabilir ama insanız sonuçta, dogmaları kırmak pek de kolay olmuyor..
Kraliçe olmak istedi, kral hep onu sevsin istedi, her istediğini yaptırmak istedi, ailesi iyi durumda olsun istedi ve bunun için sahip olması gereken tek şeyden hep uzak kaldı; bir varisten.Kaç defa düşük yaptı ben bile hatırlamıyorum, ama erkek çocuk doğuramamasına sevinmeden de edemedim hiçbir zaman.Varis belası için girdi bu işe ama yine aynı bela yaktı başını.Henry ondan uzaklaştıkça, başka kadınlara gittikçe gözü önünde; erkek çocuk diye daha fazla delirmeye başladı ve Henry’den olmasa bile bir erkek çocuk için “elinden geleni” yaptı..
Bu sezon Anne’in hem yükselişi hem de çöküşü oldu; hem de nasıl bir çöküş.Ne demişlerdi “Kral her şeyi alır” Ne güzel anlatmışlar sezonu; kral ve kralın istekleri her şeyi aldı.Anne acı çekerken kendimi iyi hissettim gerçekten –bazen bende kendimden korkuyorum- O noktaya kimleri ezerek geldiği aklıma geldi o anlarda ve intikam sesleri çınladı kulaklarımda.Hiç bir zaman samimi olduğuna inanmadım, küçük bir sempati dahi duymadım kendisine karşı ve başı kesildiğinde, onca acı çektiğinde güle güle Anne demekten başka bir şey gelmedi içimden..
Ve biliyorum ne manyak bir yazı oldu bu böyle; ama bu kadına karşı nefretimi kusmam gerekiyordu bir şekilde ve “ohh rahatladım” diyebiliyorum şimdi.Sanki karşımdaki yaşayan insan da ben canlı bir varlığa kızıyorum; böyle düşününce kendi anormalliğime kızıyorum.Ama kendimi alamıyorum; “Anne ölmene sevindim, güle güle..” Gelelim Henry’nin yeni eşlerine..
Anne Boleyn, bir geldi pir geldi..Zaten son dönemlerde çıkan Boleyn kardeşler filmi, Elizhabeth serisinde yaşanan göndermeler derken iyiden iyiye öğrenmiştik bu kadının kaderini; şimdi bunun dizi şeklinde verilmesi, heyecanımı ikiye katladı resmen.Birinci sezon Henry üzerine kuruluysa bu sezonun dominant taşı bence Anne’in elinde, istediği tarafa çeviriyor dümeni.Veya öyle yapmayı umuyordu diyelim.Birinci sezonda Henry ve diğerlerini o kadar sevmiyordum, gerçi şimdi bile sevip sevmediğimden emin değilim.Zaten bu dizinin beni en çok çeken özelliği hiçbir karakteri tam manasıyla sevememiş olmam..
Ama şu saray entrikaları yok mu; kapalı kapılar arkasında dönen fısıldanmalar, çıkar ilişkileri, oynanan küçük ama getirisi bir o kadar büyük oyunlar; tutku savaşları ve sırf tutku adına yıkılan kurallar, karşı çıkılan dinler, ülke çıkarlarını hiçe sayan yeni ve marjinal kararlar.İlk sezonda; Henry abisinin eşiyle evlendiği ve bir erkek çocuğu olamadığı için kendisini lanetlenmiş hissediyordu ve bu durumun sıkışmışlığını yaşıyordu bir yerde.Böyle bir ruh durumunda gecelerini oldukça iyi değerlendirdiği de ortadaydı.İşte o anlarda çıktı karşısına Anne; kraliçenin nedimelerinden biri olarak..
Diğer kadınların aksine, krala pas vermeyen, onun yatağına girmeyen ve buna şiddetle karşı çıkarak ülkenin o kocaman kralını, küçücük parmağında oynatan; o zeki ve güzel kadın.Onu hiç sevmedim, o zamanlarda nefret ettim kendisinden.Kraliçenin çektiklerini gördüğümde nefretim daha fazla katlandı kendisine karşı..Bu sezon her bölüm, ne zaman ekranda kendini gösterse nefretle baktım kendisine.Bir ana karakteri nefretle anıyorum ama onu izlemekten kendimi alamıyorum.Henry, onun tuzağına düşecek kadar acizdi benim gözümde.Bir ülkesi vardı, her şeyi vardı, bir emriyle uluslar ölüp, bir emriyle dağlar yıkılırdı.Ama bu kadar gücün ortasında bir kadının tutku oyununda yenilen taraf oldu.Evet biliyorum, ömrünü kraliçeyle geçirmek istemedi; daha genç, daha güzel, daha “doğurgan” ve kendisinin seçtiği kadını kraliçe istedi yanında..
Ve ne yaptıysa bunu elde etmek için yaptı; bir ateş böceğinin peşine takıldı ve ona ulaşmak için önüne geleni yakmaktan çekinmedi..Henry sevdi diyemeyeceğim; daha sonrasında yaşanılacaklara bakıyorum da o sadece o tutkunun peşinden koştu; onu elde etti, bu arada meşru bir varisi olsun istedi ama olmadı.Ve artık Anne’e karşı duyulan o muhteşem aşktan eser kalmadı geriye..Anne için asla ama asla kralı sevdi diyemem, belki bir miktar sevmiştir ama ben bunu hiç hissetmedim.Kendini gösterdiği ilk andan itibaren hep oynadı, son noktaya kadar da oynamaya devam etti.Benim ona karşı önyargılarım böyle konuşmama neden oluyor olabilir ama insanız sonuçta, dogmaları kırmak pek de kolay olmuyor..
Kraliçe olmak istedi, kral hep onu sevsin istedi, her istediğini yaptırmak istedi, ailesi iyi durumda olsun istedi ve bunun için sahip olması gereken tek şeyden hep uzak kaldı; bir varisten.Kaç defa düşük yaptı ben bile hatırlamıyorum, ama erkek çocuk doğuramamasına sevinmeden de edemedim hiçbir zaman.Varis belası için girdi bu işe ama yine aynı bela yaktı başını.Henry ondan uzaklaştıkça, başka kadınlara gittikçe gözü önünde; erkek çocuk diye daha fazla delirmeye başladı ve Henry’den olmasa bile bir erkek çocuk için “elinden geleni” yaptı..
Bu sezon Anne’in hem yükselişi hem de çöküşü oldu; hem de nasıl bir çöküş.Ne demişlerdi “Kral her şeyi alır” Ne güzel anlatmışlar sezonu; kral ve kralın istekleri her şeyi aldı.Anne acı çekerken kendimi iyi hissettim gerçekten –bazen bende kendimden korkuyorum- O noktaya kimleri ezerek geldiği aklıma geldi o anlarda ve intikam sesleri çınladı kulaklarımda.Hiç bir zaman samimi olduğuna inanmadım, küçük bir sempati dahi duymadım kendisine karşı ve başı kesildiğinde, onca acı çektiğinde güle güle Anne demekten başka bir şey gelmedi içimden..
Ve biliyorum ne manyak bir yazı oldu bu böyle; ama bu kadına karşı nefretimi kusmam gerekiyordu bir şekilde ve “ohh rahatladım” diyebiliyorum şimdi.Sanki karşımdaki yaşayan insan da ben canlı bir varlığa kızıyorum; böyle düşününce kendi anormalliğime kızıyorum.Ama kendimi alamıyorum; “Anne ölmene sevindim, güle güle..” Gelelim Henry’nin yeni eşlerine..
Similar topics
» Mad Men ( 2007 - ? )
» The Big Bang Theory ( 2007 - ? )
» Chuck ( 2007 - ? )
» Damages ( 2007 - ? )
» Samantha Who ? ( 2007 - ? )
» The Big Bang Theory ( 2007 - ? )
» Chuck ( 2007 - ? )
» Damages ( 2007 - ? )
» Samantha Who ? ( 2007 - ? )
Popcorn :: Televizyon :: Yabancı Diziler
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz