Bungee Jumping of Their Own (Kmovie)
1 sayfadaki 1 sayfası
Bungee Jumping of Their Own (Kmovie)
Directed by Kim Dae-seung
Written by Go Eun-nim
Starring Lee Byung-hun
Lee Eun-ju
Lee Beom-soo
Bungee Jumping of Their Own (번지점프를 하다 Beonjijeompeureul hada) is a 2001 South Korean film. It was selected to appear in the 2002 Frameline Film Festival and the 2004 Korean Film Festival DC.
A man's girlfriend dies. He meets another man who he realizes is his girlfriend reincarnated. Even the second man begins to realize it. They struggle to be lovers when they have become a same-sex couple unexpectedly.
Geri: Bungee Jumping of Their Own (Kmovie)
Kaçtır Byung-hun Lee filmlerine denk geliyorum; zaten dikkat ederseniz bundan önce anlattığım iki filmde de aynı adam baş rolde..Bir ara Bitter Sweet Life’dan sonra diğer filmleri nelerdir diye bakmıştım ama o zaman oturup izlememiştim.Şimdiyse planlı bir şekilde değil, ama artık her ne hikmetse izlediğim filmlerde karşıma çıkıp duruyor..Hayran hayran bakmıyor da değilim yani; filmi durdurup ne güzel adam demekten kendimi alamıyorum..Bu adam için en öznel yorumlarımı da paylaştığıma göre gelelim filmimize..
Film 80’li yıllarda başlıyor; üniversiteye giden bir genç yağmurlu bir günde şemsiyesini bir kızla paylaşır ve o ana kadar inanmadığı “ilk görüşte aşk” deyimini bütün hayatını etkileyecek şekilde yaşar.Kızla aynı okulda olduğunu öğrendikten sonra; peşine takılır, sırf onunla olabilmek için kendi derslerine girmez ama sanat dersleri alan kızın derslerini asla kaçırmaz..Böylece o dönemde yaşanan bir aşk öyküsü izleriz ilk etapta..Sonrasında kendimizi 2000’li yıllarda buluruz; kızımız bir kaza sonucu ölmüş, aradan tam 17 yıl geçmiş, adam hayatına kaldığı yerden devam etmiş, evlenerek bir çocuk sahibi olmuştur..
Artık bir lise öğretmenidir ve bir lisede ilk gününde görürüz onu.Bir erkek sınıfında öğretmenlik yapmaktadır.Başlarda her şey güzel gitse de, daha sonra dikkatini çekecek ve onu yerle bir edecek bir şeyin farkına varır.Öğrencilerinden biri aynı ölen sevgilisi gibi davranmakta; onun gibi düşünmektedir.Sorduğu sorular, hayata bakış açısı, sevdiği müzikler, sanata olan ilgisi derken bizim ana karakteri bu benzerliklerle deyim yerindeyse cehennemlere sürükler..Hayatı boyunca aşık olduğu ve kaybettiği tek kadını, bu 17 yaşında ki çocukta görmek onu nasıl etkiler, bu saatten sonra neler yaşanır bunu anlatıyor bu film..Aslında bu kadar şeyi anlattıktan sonra burada bırakmak bana da saçma geliyor ama heyecan olsun biraz da..
Bu film için yapılan yorumları okuduğumda, pek de olumlu şeyler söyleyen olmadığını gördüm..Ben yönetmenin tavrından veya hikayenin dağılımından pek anlamam; sadece ben sevdim bu filmi diyebilme lüksüne sahibim şu an..Reenkarnasyon olayı, adamın daha sonra bir erkeğe aşık olması, bunun için hayatını alt üst etmesi derken evet, gerçektende çok nazik noktalara sahip bu film..Normal bir aşk öyküsü diye beklerken, hatta bu normalliği izlerken, ikinci bölümde bu aşkın bir erkekten erkeğe kayışını izlemek zorlayabilir belki ama film ana fikir olarak sadece sevmeyi ve o hep bahsedilen “büyük aşkın” gerçekte nasıl bir büyüklüğe sahip olduğunu gösteriyor..
Cinsiyet mühim değil, hissettiklerim yeter diyor belki de..Bilemiyorum, yorumlamakta zorluk çekiyorum ve bu durum bana inanılmaz bir zevk veriyor..Kasmadan izlemek gerek belki de; söylemiştim ama yine söyleyeceğim; “ben çok sevdim bu filmi..”
Film 80’li yıllarda başlıyor; üniversiteye giden bir genç yağmurlu bir günde şemsiyesini bir kızla paylaşır ve o ana kadar inanmadığı “ilk görüşte aşk” deyimini bütün hayatını etkileyecek şekilde yaşar.Kızla aynı okulda olduğunu öğrendikten sonra; peşine takılır, sırf onunla olabilmek için kendi derslerine girmez ama sanat dersleri alan kızın derslerini asla kaçırmaz..Böylece o dönemde yaşanan bir aşk öyküsü izleriz ilk etapta..Sonrasında kendimizi 2000’li yıllarda buluruz; kızımız bir kaza sonucu ölmüş, aradan tam 17 yıl geçmiş, adam hayatına kaldığı yerden devam etmiş, evlenerek bir çocuk sahibi olmuştur..
Artık bir lise öğretmenidir ve bir lisede ilk gününde görürüz onu.Bir erkek sınıfında öğretmenlik yapmaktadır.Başlarda her şey güzel gitse de, daha sonra dikkatini çekecek ve onu yerle bir edecek bir şeyin farkına varır.Öğrencilerinden biri aynı ölen sevgilisi gibi davranmakta; onun gibi düşünmektedir.Sorduğu sorular, hayata bakış açısı, sevdiği müzikler, sanata olan ilgisi derken bizim ana karakteri bu benzerliklerle deyim yerindeyse cehennemlere sürükler..Hayatı boyunca aşık olduğu ve kaybettiği tek kadını, bu 17 yaşında ki çocukta görmek onu nasıl etkiler, bu saatten sonra neler yaşanır bunu anlatıyor bu film..Aslında bu kadar şeyi anlattıktan sonra burada bırakmak bana da saçma geliyor ama heyecan olsun biraz da..
Bu film için yapılan yorumları okuduğumda, pek de olumlu şeyler söyleyen olmadığını gördüm..Ben yönetmenin tavrından veya hikayenin dağılımından pek anlamam; sadece ben sevdim bu filmi diyebilme lüksüne sahibim şu an..Reenkarnasyon olayı, adamın daha sonra bir erkeğe aşık olması, bunun için hayatını alt üst etmesi derken evet, gerçektende çok nazik noktalara sahip bu film..Normal bir aşk öyküsü diye beklerken, hatta bu normalliği izlerken, ikinci bölümde bu aşkın bir erkekten erkeğe kayışını izlemek zorlayabilir belki ama film ana fikir olarak sadece sevmeyi ve o hep bahsedilen “büyük aşkın” gerçekte nasıl bir büyüklüğe sahip olduğunu gösteriyor..
Cinsiyet mühim değil, hissettiklerim yeter diyor belki de..Bilemiyorum, yorumlamakta zorluk çekiyorum ve bu durum bana inanılmaz bir zevk veriyor..Kasmadan izlemek gerek belki de; söylemiştim ama yine söyleyeceğim; “ben çok sevdim bu filmi..”
Similar topics
» … ing (Kmovie)
» Oh My God (Kmovie)
» Herb (Kmovie)
» Once in a Summer (Kmovie)
» Someone Special (Kmovie)
» Oh My God (Kmovie)
» Herb (Kmovie)
» Once in a Summer (Kmovie)
» Someone Special (Kmovie)
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz